-
1 Allah bilir
1) Бог его́ зна́ет2) ка́жется / сдаётся, что...Allah bilir bu iş pek karışıktır — сдаётся [мне] э́то де́ло сли́шком запу́танное
-
2 allah bilir
interj. goodness knows -
3 allah bilir ne
heaven knows what -
4 Allah bilir
God knows, Heaven knows, goodness' knows -
5 sayısını Allah bilir
бог весть как мно́го -
6 Allah
Allah [ɑ'ɬaːx] Gott (m);Allah oder Allahım! mein Gott!, großer Gott!;Allah Allah! ach, du liebe Zeit!; ach, du meine Güte!; Donnerwetter!;Allah aşkına um Gottes willen;Allah bağışlasın behüte dich ( oder ihn usw) Gott!;Allah bilir weiß Gott …;Allah derim weiß der Himmel;Allah esirgesin (oder saklasın) Gott behüte;Allah göstermesin da sei Gott vor;Allah için bei Gott, wirklich; um Gottes willen;Allah kabul etsin vergelt’s Gott;Allah korusun Gott behüte!;Allah ona lâyığını versin Gott möge ihn strafen;Allah ömürler versin lange mögen Sie leben (als Dank);Allah rahatlık versin schlaf(en Sie) gut!;Allah rızası için um Gottes willen!;Allah selâmet versin Gott behüte dich (ihn usw)! (vor einer Reise);Allah vere (de) … wollte Gott …!;Allah versin Gott gebe es; zu Bettlern Gott wird dir geben;Allaha şükür Gott sei Dank!;Allahı(nı) seversen um Gottes willen!;Allahın belası Gottes Geißel f; gottverlassen (Ort);(her) Allahın günü jeden Tag, den Gott werden lässt;Allahın izniyle mit Gottes Hilfe, so Gott will;Allahtan als adv glücklicherweise, Gott sei Dank;Allahtan bulsun Gott strafe ihn!;Allahtan kork! schäm dich!;Allahtan korkmaz unmenschlich -
7 Allah
-
8 bilir
-
9 Allah
алла́х (м)* * *1) Алла́х, Бог2) бу́дучи пе́рвым компоне́нтом изафе́та, уси́ливает значе́ние второ́го компоне́нтаAllahın ayazinda — в лю́тый моро́з
Allahın günü — ка́ждый Бо́жий день
Allahın tembeli — отъя́вленный ло́дырь
••Allah bilir ama kul da sezer — посл. Алла́х зна́ет, а его́ раб дога́дывается
Allah dağına göre kar verir — посл. Госпо́дь Бог раздаёт го́ре / печа́ль / боле́зни и т. п. ка́ждому сто́лько, ско́лько он вы́держит
Allah dokuzda verdiğini sekizde almaz — посл. чему́ быть, того́ не минова́ть
Allah herkesin gönlüne göre versin — погов. ка́ждый полу́чит то, чего́ он заслу́живает
Allah kardeşi kardeş yaratmış, kesesini ayrı yaratmış — посл. дру́жба дру́жбой, а де́нежки врозь
Allah kazadan belâdan saklasın — погов. упаси́, Алла́х, от вся́кой напа́сти
Allahtan korkayandan korkmalı — погов. бо́йся того́, кто не бои́тся Алла́ха
Allah sağ eli / gözü sol ele / göze muhtaç etmesin — погов. не приведи́, Алла́х, прибега́ть к по́мощи бли́зких
- Allahım- Allah ne de yakışmış!- Allahtan- Allah akıl fikir versin!
- Allah akıllar versin!
- Allah Allah
- Allah aratmasın
- Allah artırsın
- Allah aşkına
- Allah bağışlasın
- Allah belâsını versin!
- Allah beterinden saklasın
- Allah beterind esirgesin - Allah büyük
- Allah canını alsın!
- Allah cezasını versin!
- Allah derim
- Allah dört gözden ayırmasın
- Allah düşmanıma vermesin
- Allah ecir sabır versin
- Allah eksik etmesin
- Allah eksikliğini göstermesin
- Allah emeklerini eline versin
- Allah etmesin
- Allah evi
- Allah gecinden versin
- Allah göstermesin
- Allah hakkı için
- Allahın hikmeti
- Allah hoşnut olsun
- Allah için
- Allah inandırsın
- Allah seni inandırsın
- Allah sizi inandırsın
- Allah kabul etsin
- Allah kahretsin!
- Allah kavuştursun
- Allah kerim
- Allahtan kork!
- Allahtan korkmaz
- Allah lâyığını versin
- Allah manda şifalığı versin
- Allah mübarek etsin!
- Allah ne verdiyse
- Allah ömürler versin
- Allah rahatlık versin!
- Allah rahmet eylesin!
- Allah rızası için
- Allah selâmet versin
- Allahını seversen
- Allah son gürlüğü versin
- Allaha şükür
- Allah taksimi
- Allah utandırmasın
- Allah vere
- Allah vere de
- Allah vergisi
- Allah vermesin
- Allah versin
- Allah yarattı dememek -
10 Allah
"1. Allah, God. 2. How wonderful! Really! -ım! My God! -tan 1. luckily, fortunately. 2. from birth. - acısın. May God have pity on him./Only God can help him. - (acısını) unutturmasın. May God spare you from a greater sorrow (said when one is subjected to a great loss or grief). - adamı man of God. - akıllar/akıl fikir versin. colloq. Where is your good sense? l am surprised at you/him. -ü âlem 1. probably. 2. maybe. 3. God knows. - Allah! 1. colloq. Goodness gracious!/How strange! 2. a Turkish battle cry. - aratmasın. May God spare you from having to get along without what you now have (said when one is discontented). - artırsın. May God grant you prosperity. - aşkına! colloq. 1. For heaven´s sake. l beg you. 2. How wonderful! - bağışlasın. God bless him/her (a child, a loved one, etc.). - bana, ben de sana. colloq. I´ll pay you my debt when l can get some money. -ın belası 1. nuisance, pest. 2. pestiferous, pesky. - belanı versin/vermesin. colloq. God damn you! - belasını versin. colloq. Damn him! - beterinden esirgesin/saklasın. May God protect you/him from worse trouble. - bilir. colloq. Only God knows./It´s hard to say. - bilir.... It seems to me.... -ın bildiğini kuldan ne saklayayım? colloq. What´s the use of making a secret of it? -a bin şükür. Thank God. -ın binasını yıkmak to commit murder or suicide. - bir! By the one God! -a bir can borcu var. colloq. He has nothing so he has no scruples. - bir dediğinden başka/gayri sözüne inanılmaz. colloq. He is a habitual liar. - bir, söz bir. colloq. I give my word on it. - bir yastıkta kocatsın. May you have a happy life together (said to a newly married couple). -tan bulmak to get one´s just deserts from God. -ından bulsun. colloq. Let God punish him. - büyüktür. 1. Some day God will right the wrong that has been done to us. 2. God is sure to punish him some day for what he has done. - canını alsın/almasın. colloq. God damn you. - cezanı versin/vermesin. colloq. God damn you. -ın cezası damn, damned. -ı çok, insanı az bir yer a deserted place. - derim. colloq. All l can say is O God. - dört gözden ayırmasın. /ı/ May God save (this child) from being an orphan. - düşmanıma vermesin. colloq. I wouldn´t wish it on my worst enemy. - ecir sabır versin. May God give you/him patience (said in condolence). - eksik etmesin. May we not suffer his loss. I am very grateful for what he has done. - eksikliğini göstermesin. I am grateful for it anyway. -a emanet. May God protect him. -a emanet etmek /ı/ to leave the rest to God (said after sending off someone one has nurtured or a work one has prepared). -a emanet olun. Good-bye (said by one who is leaving). - emeklerini eline vermesin. May you enjoy the fruit of your labor. -ın emri, Peygamberin kavliyle according to the command of God and the word of the Prophet (said in asking a family for their daughter as a bride). - esirgesin/saklasın. God forbid. - etmesin. God forbid. - evi place of worship. -ın evi the heart of man. - gani gani rahmet eylesin. May God have abundant mercy upon him (said for a dead person). -ın gazabı a scourge of God. - gecinden versin. May God ordain it to be late (used when mentioning death). - göstermesin! colloq. God forbid! -ın günü every single day, every darn day (said in exasperation or impatience). - hakkı için in God´s name. -a havale etmek /ı/ to leave (punishment, revenge) to God. - hayırlı etsin. May God turn it to good. - herkesin gönlüne göre versin. May God grant the wishes of everyone. -ın hikmeti something incredible, something extraordinary, something miraculous. -ın hikmeti! colloq. Incredible!/Extraordinary!/God be praised!/It´s a miracle! - hoşnut olsun. God bless you (for your kindness to me). - ıslah etsin. May God mend his ways. -a ısmarladık. Good-bye (said by the person leaving). - için truly, to be fair. - imdat eylesin. colloq. May God help you. - (seni) inandırsın.... Believe me.... - isterse if possible, if -
11 órası
- nı1) то ме́стоórası hiç de fena değil — там совсе́м непло́хо
órası neresi? — а) э́то что? ( вопрос по телефону снявшему трубку); б) како́е э́то ме́сто? ( уточняющий вопрос собеседнику)
órasını görmedim — я не ви́дел тех мест
órası Izmir değil mi? — там Изми́р, не так ли?
órası evin olduğunu bilmiyordu — он не знал, что э́то твой дом
órasını sel basmış — там наводне́ние
odanın órasına burasına yerleştirilmiş kutular — коро́бки, раста́вленные по ко́мнате там и сям
órası ülkenin en güzel yerlerinden biridir — э́то ме́сто одно́ из краси́вейших мест стра́ны
2) э́та / та сторона́ дела́, э́то / то обстоя́тельствоórasını Allah bilir — э́то изве́стно одному́ Бо́гу
órasını bilmem — я э́того не зна́ю
işin órasını kurcalamayın — вы не затра́гиваете э́ту сто́рону де́ла
••- burası benim dolaşmak / gezmek
- órası öyle -
12 sayı
вы́пуск (м)* * *1) число́; величина́abstre sayı — отвлечённое число́
asal sayılar — недели́мые чи́сла
çift sayı — чётное число́
karmaşık sayı — сме́шанное число́
kesirli / kesir sayı — дро́бное число́
negatif sayı — отрица́тельное число́
ondalık sayı — десяти́чное число́
positif sayı — положи́тельное число́
rasyonal sayı — рациона́льное число́
tam sayı — це́лое число́
tek sayı — нечётное число́
yadrasyonel sayı — иррациона́льное число́
2) спорт. счёт; очкоsayı çıkarmak — а) откры́ть счёт ( в игре); б) увели́чить счёт ( в игре)
3) но́мер (газеты и т. п.)4) перечисле́ние••- sayım soyum yok -
13 orası
orası neresi? TEL wer spricht dort, wer ist dort?;orasını görmedim die Gegend habe ich nicht gesehen;orası İzmir, değil mi? da liegt Izmir ( oder das da ist Izmir), nicht wahr?;orasını Allah bilir das weiß Gott allein -
14 alimallah
( fam) bei Gott; ( Allah bilir) weiß Gott -
15 orası
1) ( ora)\orası çok güzel dort ist es sehr schön\orası neresi? telek wer spricht dort?burası da \orası kadar güzel hier ist es ebenso [o genauso] schön wie dort\orasını Allah bilir das weiß Gott allein2) ( o yönü)işin \orası pek/o kadar önemli değil die Seite der Angelegenheit ist sehr/so nicht wichtig -
16 sayı
sayı s1) Zahl fçift/soyut/tek \sayılar gerade/abstrakte/ungerade Zahlenbir \sayının karekökünü almak eine Zahl radizieren, die Wurzel aus einer Zahl ziehen2) Anzahl f\sayısını Allah bilir weiß Gott wie vielbahçedeki ağaçların \sayısı die Anzahl der Bäume im Garten, der Baumbestand des Gartensüyelerin \sayısı die Anzahl der Mitglieder\sayı hesabıyla bir galibiyet ein Sieg nach Punkten -
17 bir
"1. one (as a number): Bir beyaz manolya yedi pembe manolyaya bedeldir. One white magnolia is worth seven pink magnolias. 2. a, an; a certain, a particular: Bursa´da güzel bir evi var. She has a lovely house in Bursa. Dünkü partide bir kadını gördüm; kim olduğunu sen anlarsın. At yesterday´s party I saw a certain woman; you know who I mean. 3. the same: Emellerimiz bir. Our goals are the same. 4. united; of one mind, of the same opinion: Bu konuda biriz. We´re of one mind on this subject. 5. shared, used in common: Yatak odalarımız ayrı, banyomuz bir. We have separate bedrooms but share a bathroom. 6. only: Bir o bunu yapabilir. Only she can do this. Bunu bir sen bir de ben biliyoruz. You and I are the only ones who know this. 7. used as an emphatic: O hayata bir alıştı ki sorma gitsin! He has really gotten accustomed to that way of life! Bir dene! Just try it! Birdenbire bir feryat! And suddenly there was such a yell! Ah, bir oraya gidebilsem! Ah, if I can just go there! 8. used to add a note of vagueness: Bir zamanlar Arnavutköy´de çilek yetiştirilirdi. There was a time when strawberries were grown in Arnavutköy. Sen bugün bir tuhafsın. You don´t seem quite yourself today. - ağızdan in unison, with one voice. - alan pişman, bir almayan. colloq. It´s the sort of thing that looks good and attracts a lot of interest but is actually of very little use. - alay a great quantity, a large number. - âlem something else, really something, a wonder, amazing: Orası bir âlem! That´s one amazing place! Cüneyt başlı başına bir âlem! Cüneyt is a wonder in his own right! - an at one point: Bir an bir şey söyleyecek gibi oldu. At one point she looked like she was going to say something. - an evvel/önce as soon as possible. - ara/aralık 1. at one point, for a while, for a short period. 2. when one has a free moment, when one has a chance: Bir ara bana uğrayıver. Drop by when you have a free moment. - araba 1. a wagonload of; a truckload of. 2. colloq. a lot of, a slew of. - arada together. - araya gelmek 1. (for people) to come together (in the same place and at the same time). 2. (for events) to happen at the same time, coincide. - araya getirmek /ı/ to bring (people, things) together (in the same place and at the same time). - aşağı bir yukarı (to come and go) aimlessly. - atımlık barutu kalmak/olmak to be almost at the end of one´s resources, be almost at the end of one´s rope; to have played almost all of one´s cards; to have very little energy left. - avuç 1. a handful (of). 2. a handful (of), a very small number or amount (of). - ayağı çukurda olmak to have one foot in the grave. - ayak evvel/önce immediately, at once. - ayak üstünde bin yalan söylemek 1. to tell a whole pack of lies at one go. 2. to be a big liar. - bakıma in one way, in one respect. - baltaya sap olmak to have a job, be employed. - bardak suda fırtına koparmak to raise a tempest in a teapot. - başına all alone, all by oneself. - baştan/uçtan bir başa/uca (traversing, looking at, surveying, filling a place) from one end to the other, from end to end. - ben, bir de Allah bilir. colloq. Only God knows what I´ve gone through. -e beş vermek to yield five times the seed, yield fivefold. -e bin katmak to exaggerate, make much of a trifle. - bir one by one. - boy 1. once. 2. used as an emphatic: Bir boy gidelim, görelim. Let´s just go and see! - boyda of the same height. - bu eksikti. colloq. Nothing but this was lacking!/This was all that was needed! (said sarcastically). - cihetten in one way, in a way. - çatı altında under the same roof, in the same building. - çırpıda at one stretch, without interruption, at once. - çift söz 1. a little advice, a piece of advice: Sana bir çift sözüm var. I have a piece of advice for you. 2. a brief exchange of conversation: Öyle meşguldüm ki kendisiyle bir çift söz bile edemedim. I was so busy that I couldn´t have even a brief conversation with her. - çuval inciri berbat etmek to foul things up but -
18 ille
"1. no matter what, come what may, at all costs, regardless: İlle bizimle gelecekti. She was going to come with us no matter what. 2. especially, in particular; above all: Hepsini tebrik etti, ille Dündar. He congratulated them all, Dündar in particular. İlle o şiiri sevdim. I liked that poem above all. Gözleri! İlle gözleri! Her eyes! Above all else, her eyes! 3. otherwise, or else: Bana bunu yaparsın, ille sana o işi yapmam. You do this for me, or else I won´t do that job for you. 4. excepting, except, save, other than, but: Bunu kimse yapamaz, ille Sinan. No one but Sinan can do this. Kimse bilmez, ille Allah bilir. No one but God knows this. 5. but, yet: Yorgundular, ille vuruşmaya devam ettiler. They were tired but they continued to fight. - ve lakin colloq. nevertheless, yet." -
19 bir
оди́н* * *1) оди́нbirimiz — оди́н из нас
2) одина́ковыйbenim için hepsi bir — мне всё равно́
3) еди́ныйbir bütün — еди́ное це́лое
4) како́й-нибудьbir kitap ver — дай каку́ю-нибудь кни́гу
5) како́й-тоsizi bir adam aradı — вас спра́шивал како́й-то челове́к
6) тако́й...bir yağmur tuttu ki — припусти́л тако́й дождь...
7) так (сильно и т. п.)bir düştüm ki... — я так упа́л, что...
bir tuhaf bakıyor — он так стра́нно смо́трит
8) то́лько, лишьbunu bir o bilir — э́то лишь то́лько он зна́ет
bir tat beğenirsin — ты то́лько попро́буй - понра́вится
9) разhaftada bir — раз в неде́лю
bu bir — э́то раз; э́то во-пе́рвых
10) -ка, ну́-каo yılları bir hatırlayın — вспо́мните-ка те го́ды
••bir çiçekle bahar / yaz olmaz — посл. одна́ ла́сточка весны́ не де́лает
bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı var — посл. па́мять о ча́шке ко́фе живе́т со́рок лет; ≈ добро́ не забыва́ется
bir koltuğa iki karpuz sığmaz — посл. ≈ за двумя́ за́йцами пого́нишься, ни одного́ не пойма́ешь
bir koyundan iki post çıkmaz — посл. с одно́й овцы́ де́сять шкур не сни́мешь
- bir âlembir uyuz keçi bir sürüyü boklar — посл. одна́ парши́вая овца́ всё ста́до по́ртит
- bir araba dolusu
- bir arada
- bir aralık
- bir araya gelmek
- bir aşağı bir yukarı
- bir atımlık barutu kalmak
- bir avuç
- bir ayağı çukurda olmak
- bir baltaya sap olmak
- bir başına
- bir baştan bir başa
- bir ben bilirim
- bir de Allah
- bir... bir...
- bir çekirdek geri kalmamak
- bir çırpıda
- bir daha
- bir daha yapmam
- bir dalda durmamak
- bir damla
- bir de
- bir de ne göreyim
- bir dediği iki olmamak
- bir derece
- bir dereceye kadar
- bir deri bir kemik
- bir don bir gömlek
- bir bu eksikti
- bir göz gülmek
- bir gün
- bir içim su
- bir kaşık suda boğmak
- bir kazanda kaynamak
- bir paralık etmek
- bir solukta
- bir şey değil
- bir tahtası eksik
- bir taşla iki kuş vurmak
- bir varmış bir yokmuş
- bir yastıkta kocamak
См. также в других словарях:
Allah bilir — 1) belli değil anlamında kullanılan bir söz Yağmur yağar mı dersin? Allah bilir! 2) bana öyle geliyor ki anlamında kullanılan bir söz Allah bilir, eroin de çekiyordur. H. Taner … Çağatay Osmanlı Sözlük
Allah bilir ama kul da sezer — bir işin nasıl bir sonuç vereceğini ancak Tanrı bilir ama insan da kafasını kullanarak aşağı yukarı bir tahminde bulunur anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir ben, bir de Allah bilir — çok sıkıntılı içindeyim anlamında kullanılan bir söz Üç aydan üç aya maaş alıyoruz. Üç ayın sonunu nasıl bulduğumuzu bir biz biliriz, bir de Allah bilir. M. Yesari … Çağatay Osmanlı Sözlük
Allah — is., öz., Ar. allah Tanrı Birleşik Sözler Allah aşkına Allah taksimi Allah vergisi Allah yapısı Allaha ısmarladık Allahualem Allahuteala … Çağatay Osmanlı Sözlük
allah — is. <ər.> 1. Bütün kainatın yeganə yaradıcısı və idarə edəni; Yaradan, Tanrı, Rəbb. Lap qabaqlar Allahdan başqa heç kim yox imiş. . (Əsatir). Allahın qəzəbi tutur, Adəmlə Həvvanı cənnətdən qovur. . (Əfsanə). Qorqmazam bu dünyada heç… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti
sayısını Allah bilir — o kadar çok ki saymakla bitmez anlamında kullanılan bir söz … Çağatay Osmanlı Sözlük
ALLAH — İnsanı, dünyayı, kâinatı, görülen veya görülemiyen bütün varlıkların yaratıcısı. Allah ezelidir; yani varlığının başlangıcı yoktur, çünki yaratılmamıştır ve varlığı devamlıdır, sonsuzdur. Hiç bir şey yokken o yine vardı. Allah ın ilmi, kudreti ve … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
Allah selamet versin — 1) yola çıkanlara Tanrı kazadan, beladan korusun anlamında söylenen bir uğurlama sözü 2) yolda güçlük içinde bulunanlara iyi dilek sözü olarak kullanılan bir söz Allah selamet versin, varsın koskoca kamyon kırk kişiyle yan yatsın, yatar a! B. R.… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ALİM-ALLAH — Allah bilir (meâlinde yemin … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
allahü ə’ləm — ə. Allah hər şeyi biləndir; ən yaxşısını (ən dəqiqini) Allah bilir … Klassik Azərbaycan ədəbiyyatında islənən ərəb və fars sözləri lüğəti
tanrı — is. Allah. <Elxan:> Mənim tanrım başqalarına zərər verməz azad diləklərimdir. C. C.. ◊ Tanrı bəndəsi – bax Allah bəndəsi («Allah»da). <Nənəxanım:> <Şaqqulunun> özünün də avara gəzdiyi bəsdir, gedim, bir tanrı bəndəsinin qızını… … Azərbaycan dilinin izahlı lüğəti